Mezarının
nerede olduğu bilinmeyen Evliyâ Çelebi, Türkiye’de ve dünyada giderek daha çok
ilgiyi çeken bir yazar haline geliyor. Bunun sonucunda 2011 yılında doğumunun
400. yılı kutlanmış, eseri ve kendisi UNESCO tarafından dünya kültür mirasına
kaydedilmiştir. EVLİYÂ ÇELEBİ
SEYAHATNÂMESİ’NDE ADIYAMAN, KÂHTA, BESNİ, GERGER konusuna geçmeden önce Evliyâ Çelebi
ve eserini çeşitli yönlerden inceleyen T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2011
yılında Ankara’da yayınladığı ‘Evliyâ Çelebi’ isimli kitaptan
yaptığımız aşağıdaki alıntılar konuyla ilgili akla gelebilecek bazı sorulara
cevap olabilir.
“ Evliyâ Çelebi kendi
yazdığına göre 10 Muharrem 1020’de (25 Mart 1611’de) İstanbul’un Unkapanı semtinde
doğmuştur. Babası, sarayın kuyumcubaşısı Derviş Mehmet Zıllî Ağa’dır. Büyük
dedesi İstanbul’un fethinde bulunmuştur. Evliyâ Çelebi, büyük atası Ece
Yakup’un aslen Kütahyalı olduğunu, soyunun Türkistan’ın ünlü mutasavvıfı Hoca
Ahmet Yesevi’ ye dayandığını belirtir. Çocukluğunun ilk eğitimini mahalle mektebinde
görmüş, sonra saraydaki Enderun mektebine alınmıştır. Gençliğinde İstanbul ok
atma yarışmasında birinci olan bir pehlivan olduğu, adına menzil taşı dikildiği
sanılmaktadır. Enderun’daki öğrenimi bitince padişah 4.
Murad’ın hizmetine alınmış, iki yıl sonra bu görevinden ayrılmıştır. Daha sonra
40 yıl Anadolu’da, Güneydoğu Avrupa’da, Kırım’da, Ukrayna’da, Kafkasya’da,
İran’da, Arabistan’da kimi zaman resmi görevli olarak, kimi zaman yeni yerler görmek, farklı
insanları tanımak için özel olarak gezmiştir. 1671 yılında Hac ziyaretini de içine alan son
seyahatine çıkar. Nil nehrinin kaynağına inmek için, Sudan’ın güneyine kadar
gider. Somali sahillerini, Habeşistan’ı görür ve sonra Kahire’de 10 büyük cilt
içinde, yaklaşık 6500 daktilo sayfası tutan Seyahatnâmesi’ni yazar veya
yazdırır. Seyahatnâme tarihten, coğrafyadan, rivayetlerden, masallardan v.s. yararlanılarak yazılmış bir eserdir. Evliyâ Çelebi
dâhi olduğunu geç fark ettiğimiz, sıradışı bir insandır. (Kaynak: Semih Tezcan.
Bir dâhinin seyahatnâmesi. Sayfa 15-19.)
Seyahatnâme Osmanlı Devleti’nin adeta fiziki
yapısının yazıya dökülmüş halidir. Gittiği şehirler anlatımının ana mekânlarıdır.
Bu şehirlere ulaşmak için geçtiği ya da yol üzerinde konakladığı köy ve kasabalar
ise ikinci derecede kalır. Her şehir ve
yönetim yeri Osmanlı yönetimindeki önemi ve o dönemdeki kapasitesi oranında yer
alır. Bu bilgiler “evsaf” adı altında, sistematik bir şema içinde verilir. Bu
şema genellikle yerleşim merkezinin idari durumu ile başlar. Kalesi, İslam
öncesi kısa tarihçesi, Osmanlılar tarafından alınışı, adının kaynağı, konumu ve
genel görünüşü, iklimi, şehrin mahalleleri, önem sırasına göre camileri,
türbeleri, çeşmeleri, medreseleri, hanları, hamamları, çarşı pazar hayatı (dükkânlar,
meslekler) ,sosyal hayatı, insan isimleri, giyimleri, yiyecek ve içecekleri, halkın
eğitim seviyesi, geçim kaynakları şeklinde bir sıra izler. Ana hatları ile bu anlatım tarih, mekân, halk
olmak üzere 3 katmandan oluşur. Bir İstanbullu olarak Anadolu ağızları ilgisini
çekmiş hatta Türkçe dışındaki dillerden bile parçalar yazmıştır. (Kaynak: Nuran Tezcan. Seyahatnâme’nin genel yapısı,
önemli yazmaları ve baskıları. Sayfa 116-130.)
Adıyaman’la ilgili bilgiler başlıca 3. ciltte
yer almaktadır. Bu cilt 1648-1653 yıllarını kapsamaktadır. (Kaynak: R. Aslıhan
Aksoy-, Michael D. Sheridan. Evliyâ Çelebi’nin hayatı: Zaman dizilimli bir
döküm. Sayfa 20-36.) Eylül 1648’te
çıktığı üçüncü uzun Anadolu seyahatinde Murtaza Paşa ile birlikte İznik,
Akşehir, Konya, Ereğli, İskenderun ve Antakya’yı gördü. Suriye’ye geçti. Sonra Birecik, Urfa,
Adıyaman, Maraş, Kayseri üzerinden Sivas’a vardı. Diyarbakır’a vergi toplamak
için gönderildi. 14 Temmuz 1650’de İstanbul’a döndü. (Kaynak: Feridun M.
Emecan. Evliyâ Çelebi’nin Anadolu seyahatleri üzerine notlar. Sayfa 135-147.) ”
Evliyâ Çelebi’nin günümüzdeki Adıyaman İli ile ilgili yazdıklarına geçmeden önce,
Adıyaman’ın Osmanlı Devletine katıldığı 1500’lü yıllardan günümüze olan kısa
tarihinin ve idari taksimatının bilinmesi de faydalı olacaktır. Aşağıda çift
tırnak içindeki yazı, büyük ölçüde, değerli tarihçi Mehmet Taşdemir’in Osmanlı
arşivlerindeki uzun çalışmalarının sonucu olarak yazdığı, Türk Tarih Kurumunca
1999 yılında Ankara’da yayınlanan “ XVI.
Yüzyılda Adıyaman ( Behisni, Hısn-ı Mansur, Gerger, Kâhta ) Sosyal ve İktisadi
Tarihi ” isimli eserinden alınmıştır.
“ Günümüzde Adıyaman İli,
il merkezi ile, Besni (eski adı Behisni
), Kâhta, Gerger, Samsat, Gölbaşı, Çelikhan, Sincik, Tut ilçelerinden (kazalarından) oluşmaktadır. İl adını il merkezi olan Adıyaman’dan almaktadır. Cumhuriyetten önce il merkezinin adı Hısn-ı Mansur’du.
Bölge Dulkadiroğlu Beyliği’nden Osmanlı Devleti’ne
1515 yılında katıldı. 1530 yılına kadar Hısn-ı Mansur bazen Besni’ye bazen Gerger’e
bazen de Kâhta’ya bağlı bir nahiye olarak kaldı. 1530’dan sonra büyüyen Hısn-ı Mansur
kaza olmuş ve 19. yüzyılın sonuna kadar Dulkadriye eyaletinin merkezi olan Maraş’a
bağlı kalmıştır.
Behisni,
Gerger ve Kâhta kazaları,
1519’dan 1559’a kadar ekseri Rûm Beylerbeyliğine bağlı idi. 1563’den sonra
19.yüzyıl sonuna kadar Dulkadriye Eyaletine tabi olmuştur. Bu üç kaza bütün
dönemlerde, Rûm veya Dulkadriye eyaletinin hangisine tabi olurlarsa olsunlar, hep
Malatya Sancağı içerisinde yer almışlardır.
1560 yıllarında bugünkü Adıyaman dört
kazanın bulunduğu bir bölgedir ve idari yapısı şöyledir: Hısn-ı Mansur’un sekizi müslim, birisi gayr-ı müslim 9 mahallesi
vardır. Kazaya bağlı nahiye kaydedilmemiştir.
Behisni kazasında beş müslim
ve bir gayr-ı müslim olmak üzere 6 mahalle vardır. Kazaya bağlı nahiyeler ise
merkez nahiye dışında şunlardır: Erence,
Gölbaşı, Subadra, Ergenek, Keysun. Kâhta kazasında dört müslim ve bir
gayr-ı müslim olmak üzere 5 mahalle vardır.
Merkez nahiye dışındaki nahiyeleri
ise şunlardır: Süre İli, Astu İli,
Turuş, Pağnik, Samsat. Gerger kazasının da dördü müslüman, birisi gayr-ı
müslüman 5 mahallesi vardır. Nahiyeleri Beylü İli, Taş İli, İç İli, Dere İli’dir. ”(Harita 1).
Harita 1. |
Seyahatnâme’deki
Adıyaman yöresi ile ilgili kısmın tam metni aşağıdadır.
Kaynak:
Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi
Seyahatnâmesi: Konya- Kayseri-Antakya-Şam-Urfa-Maraş-Sivas-Gazze-Sofya-Edirne. Hazırlayanlar: Seyit Ali Kahraman-Yücel
Dağlı. Yapı Kredi Yayınları, İstanbul,
2010. 3. Cilt -1.Kitap Sayfa 222-225.
Gerger (…) özellikleri
İlk
defa yapıcısı (…)dır. Fırat Nehri’nin
batı tarafında Malatya eyaleti toprağı subaşılığıdır. Bir geniş düz yerde bağlı
ve bahçeli,
……………………(
5,5 satır boş )…………………………..
Oradan
gemi ile karşıya geçip,
Sufraz
Kalesi’nin özellikleri
İsimlendirilmesinin
sebebi (…) (…) (…) dir. Yapıcısı Türkmenoğullarından Sultan Alaüddevle‘dir.
(…)
eyaleti toprağında Göksu nehrine yakın acaip bir Türkmen şehridir ki bağı ve
bahçesi akarsuları cihanı sulamış şirin bir şehirdir.
……………………( 2,5 satır boş )…………………………..
Oradan Karga Sekmez tarafından Sufraz
kasabasına yakın,
Süre Kasabası’nın
özellikleri
İsimlendirilmesinin sebebi odur ki (---)
(---) (--) (---) (---) (---) (---) yapısıdır. Tamamı 1000 kadar bağlı ve
bahçeli, suyu ve havası hoş, camili, hanlı, hamamlı ve süslü çarşılı şirin
kasabadır. Malatya hâkimi subaşılığıdır. Bu şehir Kömür Dağı eteğinde bulunduğundan
akarsuları boldur. Bütün bahçeleri ve şebekeli bostanlarını Kömür Dağı suları
sulayıp doğu yönüne doğru akarak Fırat Nehri’ne katılır, ama bu şehir Fırat’dan
uzaktır.
……………………( 2,5 satır boş)……………….
Oradan yine kuzey tarafa (---) saatte,
Kâhta Kasabası’nın
özellikleri
İsimlendirilmesinin sebebi (---) (---) (---) dir. İlk defa yapıcısı (---) bu da Kömür Dağı
eteğinde (---) adet haneli, bağlı bahçeli ve eski tarz hanelerdir. Bunun da
bütün halkı Türkmen taifesidir. Hâkimleri
Malatya paşasının subaşısıdır. 150 akçe şerif kazadır. Halkı şeriat-ı
mutahharaya gayet bağlıdırlar. Serdarı ve kethüdayeri hâkimleri vardır. Bu şehrin yakınındaki Kömür Dağının ilerisi
Malatya Aspozusu İrem Bağı’dır. Bu şehir
de Fırat Nehri’nden uzaktır. Pek çok camileri, hanları ve hamamı ve sultan
çarşısı var bir bakımlı kasabadır.
…….......( 1,5 satır
boş)………………..
Oradan (---) tarafına saatte,
Hâsin-i
Mansur sağlam surunun özellikleri
İsimlendirilmesinin sebebi odur ki
ilk yapıcısı Mansur b. Caune b. el-Hârisü’l- Âmirî inşa etmiştir. “ Hasîn “ kale manasına olduğundan Hasîn ismi Mansur’ a izafetiyle Hasîn-i Mansur
derler, ama halkın dilinde meşhur galatı daha tercih edildiğinden Hısn-ı Mansur derler.
Maraş toprağında subaşılıktır. Ve 150 akçe kazadır. Nahiyesi toplam 70 pare
Türkmenlerin oturduğu bakımlı köylerdir. Kethüdayeri, yeniçeri serdarı,
muhtesibi, naibi ve bâcdârı vardır, ama müftüsü ve nakibi Maraş’dadır.
Kale dizdarı ve (--) adet kale neferatları
vardır. Ancak kalesi Fırat nehrinin batı tarafında Simyat şehri kalesine çok
çok yakındır. Emevioğulları’ndan Mervan
b. Muhammed el- Ca’dî bu kaleyi tamir etmiştir. Surun duvarında tamir tarihi
yazılıdır.
Gerçi küçük bir kaledir, ama gayet sarp
olduğundan Mısır halifeleri bazı sürgün edilecek adamları buraya sürüp haps
ederlerdi. Azrak Nehri’nin kuzeyindedir ve Fırat Nehri’nin güneyiyle batısı
arasındadır, ama yine bu iki nehir bu kaleye yakındırlar.
Hısn-ı
Mansur Kalesi’nin şekilleri: [61b] Bir (---) üzerinde yuvarlak şekilli taş
yapı benzersiz bir kaledir. Siyâh ve beyaz cilalı ve parlak taşları vardır.
(---) tarafına bakar bir yeni ve sağlam kale kapısı vardır. Kale içinde 40 adet
hane, bir cami, cebehane ve yetecek kadar topları var, ama aşağı yerleşim yeri
bakımlı ve şenliklidir,
……………………..( 2,5 satır
boş)……………………….
Şirin şehirdir. Bu şehir halkı
Malatya’ya ve onlar bu Hısn-ı Mansur’a öğle vaktine dek varıp gelirler. Zira
ikisinin arasında Kömür Dağı vardır. Güney tarafta Ayntab iki menzildir. Maraş
bir gergi menzildir.
Osmanoğlu devletinde on adet Hasan (
hüsn, hısn) isimli kale vardır. Evvelâ Erzurum’da Hasankalesi, Mahmudiye’de Hasanî
Kalesi, Şehrezol’da Hasan Mazlum Kalesi, Diyarbakır’da Hasan Keyf, Malatya’da
Hasan Badrık, Maan Dağı’nda Hasanâbâd, Trablus-Şam’da Hüsün Kalesi ve bu Hısn-ı
Mansur meşhurları bunlardır. (---) (---) (---) (---) (---)
Oradan (---) tarafına saatte,
Simyat
Kalesi’nin özellikleri
İsimlendirilmesinin
sebebi (---) (---) (---) (---) yapıcısı (---) (---) toprağında,
………………………
(2,5 satır boş)…………………………
Meliki’l-Afdal ziyareti: Mısır hâkimiyken
cimriliği ve alçaklığından kul ayaklanarak bunu azlederek bu Simyat şehrine
sürdüler. Üzüntü ve tasasından ağlayıp inleyerek öldü. Simyat’ın dut bağları
içinde yüksek bir kubbede gamsız olarak yatar. Allah rahmet eylesin.
Oradan yine batı tarafa bakımlı ve şenlikli
köyler içinden Maraş tarafına (---) saatte,
Sadr-ı
Bâz ( Doğan Göğsü) Kalesi yani
Besni Kalesinin özellikleri
Sadr-ı Baz adıyla bütün tarihlerde
yazılıdır ki “doğan göğsü” gibi belli amansız bir kaledir. Nice devlet
melikleri Alâüddevle elinden almaya niyetlendiler ama sahip olamadılar. (---)
cildimizde hacc-ı şerife giderken Zülkadiroğlu (---) Bey ile bu kaleyi seyredip
dolaştığımızı ayrıntılarıyla yazıldığından tekrara gerek yoktur.
Oradan yine güney ve batı tarafı
arasında (---) saatte gidip,
Adıyaman yöresiyle ilgili bazı dolaylı bilgiler de Seyahatnâmenin aşağıda görülen cildinde yer almaktadır .
Kaynak:
Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi: Bağdad- Basra-Bitlis-Diyarbakır-
Isfahan-Malatya-Mardin-Musul-Tebriz-Van.
Hazırlayanlar: Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı. Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2010. 4.Kitap
-1.Cilt.
5.sayfa
Hekimhanı Kalesi Menzili: Mısır diyarından Hakim Bi-Emrillah’ı Hısn-ı
Mansur’a sürgün ettiklerinde bu mahalle insanların gelip geçtikleri yer
güvenlikli olsun diye bu hanı yaptırdığından Hakim Hanı’ndan bozma Hekim Hanı
derler.
22. sayfa
Ama
Malatya’nın güneyinde Hısn-ı Mansur
Kalesi 3 konaktır. Bunların ikisinin arasında ancak Kömürlü Dağı vardır.
28.sayfa
Bu Ergani’den doğu tarafa bir menzilde Sazlık
yoluyla Çermik Kalesi, Abdiher Kasabası , Siverek Sancağı Kalesi, Ruhbe Kalesi,
Sinn-i Rûhâ Kalesi, Karakayık Kasabası, Gerger ve Çüngüş Şehri, Sofraz Kalesi,
Sur Kasabası’na, Kâhta Kasabası, Hısn-ı Mansur Kalesi, Sadırbaz Kalesi yani
Besne ve Maraş Kalesi’ne varıncaya kadar toplam 14 kale, kasaba, köy ve
mamur şehirler ile onların özellikleri tamamen 1059 [1649] tarihinde daha önce
yazılmıştır.